Şefika Gaspıralı Kadın İnisiyatifi tarafından 23 Şubat 2019 akşamı Genel Merkezimizde organize edilen “Türk Dünyasında Kadın Aydınlanması ve Şefika Gaspıralı” başlıklı panel gerçekleştirildi.
Kırım Derneği Genel Merkezi Bekir Sıdkı Çobanzade Kütüphanesi’nde Türk dünyasında kadın aydınlanması ve kadının yerinin konuşulduğu programın sunumunu, Şefika Gaspıralı Kadın İnsitiyatifinden Oya Deniz Çongar Şahin Hanım yaptı.
Program; yazar Serra Menekay’ın “Bir Öncü Olarak Şefika Gaspıralı” başlıklı sunum ile başladı. Menekay, Şefika Gaspıralı özelinde Kırım Tatar kadınlarının tarihten bugüne yaşadıkları sıkıntılardan, çektikleri acılardan ve her şeye rağmen ayakta kalabilmelerinden bahsetti.
MENEKAY: “ŞEFİKA GASPIRALI, DÜNYADA İLKLERİN KADINIDIR”
Panelde, Serra Menekay, Şefika Gaspıralı’nın hayatını anlattığı konuşmasında, Türk kadın aydınlanmasına, Şefika Gaspıralı’nın babası fikir adamı İsmail Bey Gaspıralı’ya ve Tercüman gazetesinde Kırım Tatarları ile Türk dünyasının aydınlanması adına yaptıkları faaliyetlere değindi.
Şefika Gaspıralı’nın dünyada kadınlar adına birçok ilki başardığına dikkat çeken Menekay, Şefika Hanım’ın zor şartlarda kadın haklarının nasıl temin edildiğini ve yine zor şartlarda aydın insan yetiştirmenin nasıl olduğunu göstermiş birisi olduğunu ifade etti. Şefika Gaspıralı’nın I. Kırım Tatar Milli Kurultayında görev alan 5 kadından biri olduğunu hatırlatan yazar Serra Menekay, halktan kopuk olan hiçbir hareketin başarılı olamayacağını söyleyerek vatan ve millet sevgisi olan, irfan sahibi Şefika Hanım gibi kadınların sayısı arttıkça toplumun da düzeleceğini vurguladı. Menekay, sunumu sırasında yüreklere dokunan bir de anektod paylaştı. Kırım’da yaşayan halası ile bir konuşmasında balık yememelerinin nedenini sorduğunda, halasının kendisine antlı şehit Numan Çelebi Cihan’ın Sovyet zulmü ile şehit edildikten sonra naaşının Karadeniz’e atılmasından dolayı balık yemediklerini söylediğini aktardı. Menekay’ın bu hatırası, salondakilere duygu dolu anlar yaşattı.
Menekay’ın ardından Azerbaycan Kültür Derneği Kadın Kolları Başkanı Nesrin Ünal “1900-1920 dönemi Azerbaycan Kadın Hareketi ve Türk Dünyasındaki Gelişmelerin Türkiye üzerindeki Etkileri” başlıklı sunumu ile Azerbaycan kadınlarının özellikle savaş ve sürgün dönemlerinde yaşadığı sıkıntıları anlattı. Bu çerçevede Türk dünyasında kadın figürünün sembol ismi Şefika Gaspıralı ve onunla evlenen Azerbaycan Türkü aydın ve devlet adamı Nesip Bey Yusufbeyli’nin yaşadıklarını anlattı.
NESRİN ÜNAL: “KADIN GÜLERSE, DÜNYA GÜLECEK”
Programın ikinci konuşmacısı Azerbaycan Kültür Derneği Kadın Kolları Başkanı Nesrin Ünal, Türk dünyasında kadının önemine dikkat çekerek, özellikle milli mücadele dönemlerine ithafen, “Erkeklerin başlattığı hareketler, kadınların omuzlarında ivme kazanır.” dedi. Ünal, tıpkı Şefika Hanım gibi Azerbaycan’da da kadın inisiyatifinin güçlü olduğunu vurguladı. Özellikle Başkan Savaşı dönemlerine dikkat çeken Ünal, Balkan faciasının olduğu dönemlerde Anadolu Türklüğü zor günler yaşarken Azerbaycan Kafkasya coğrafyasında da Sovyetler eliyle sivil halkın sürgün, soykırım gibi acı olaylar yaşadığını ve bunların toplumun hafızasında halen taze olduğunu vurguladı. Tam bu dönemde, aralarında Azerbaycan’dan da gelen ve Anadolu’da cephelere gönüllü olarak hemşirelik yapmaya giden kadınların anlattı. Bu kadınların, zor zamanlarda ortaya koyduğu kararlılık sayesinde, Hilal-i Ahmer Cemiyetince (Kızılay) cemiyet bünyesinde bir Osmanlı kadınları heyeti oluşturularak Kırım, Kazan ve Orta Asya’dan kadınların bu oluşuma katıldığını söyledi.
İsmail Bey Gaspıralı’nın torunu, Şefika Hanım ve Nesip Bey Yusufbeyli’nin kızları Şahika Hanım ile tanışıklığından bahseden Nesrin Ünal, Şefika Hanım ve Nesip Bey’in evlerinde bulunduğundan da bahsetti. Ünal, Hüseyin Cavid’in “Kadın gülerse dünya gülecek” sözünü hatırlatarak sözlerini noktaladı.
Programın üçüncü konuşmacısı sanatçı Pınar Ayhan ise “Anadolu Kadını” isimli sunumunda özellikle Türk Kurtuluş Savaşı’ndan günümüze Anadolu Türk kadınlarının durumuna yer verdi.
PINAR AYHAN: MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE, ANADOLU’DA ONLARCA KADIN CEMİYETİ VARDI
2000 yılında Eurovizyon’da ülkemizi başarıyla temsil etmiş olan sanatçı Pınar Ayhan da, Anadolu kadınını anlattığı sunumuna, ilk kadın şairlerimizden İhsan Raif’in şiiri olup Serkis Efendi tarafından bestelenen Türk Sanat Müziğinin nadide eseri “Kimseye Etmem Şikayet”i söyleyerek başladı.
Anadolu kadınlarının Milli Mücadele devrindeki kahramanlıklarını hatırlatarak başlayan Ayhan, Kırım’da ve Azerbaycan’da cumhuriyet kurma çalışmalarının devam ettiği süreçte, Türkiye’de de milli mücadelenin başladığını ve kadınların, Milli Kongre Cemiyetinde görev aldıklarını söyledi. Milli Mücadele döneminde, Anadolu’da onlarca kadın cemiyeti olduğunu ve bunların arasındaki Asri Kadınlar Cemiyetinin İzmir’in işgaline ilk karşı çıkan cemiyetlerden biri olduğunu vurguladı.
Ayhan, Asri Kadınlar Cemiyetinin, işgal döneminde yapılan kadın mitinglerini kendilerinin düzenlediğine dikkat çekerek Halide Edip’in meşhur Sultanahmet konuşmasını hatırlattı.
Halide Edip’in Türk kadın hareketinin sembol isimlerinden olduğunu ve onun mücadeleci ruhunun önemine dikkat çeken Ayhan, Halide Edip’in, “Biz kadınlar hak cihadında (bağımsızlık, milli mücadele) en önde olmaya yeminliyiz” sözüne atıfta bulunarak, kadınların Türk bağımsızlığının kazanılmasında Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasındaki önemlerine dikkat çekti. Ayrıca, işgal döneminde yetişen sanatçılara da değinerek modern cumhuriyetin yetiştirdiği Afife Jale ile Bedia Muvahhid gibi kadınların hayatlarından kesitler aktarıp sözlerini noktaladı.
Panelin son konuşmacısı Kırım’dan gelen gazeteci Zera Bekirova “Sürgünlikte Halq ve Medeniyetni Qorçalağan Qadınlar” (Sürgün Döneminde Halk ve Medeniyeti Saklayan Kadınlar) başlıklı sunumuyla özellikle 18 Mayıs 1944 Sürgününde kadınların rolü ve sürgünün en önemli tanıkları olan kadınların durumunu bizzat dinlediği hatıraları da aktararak anlattı.
ZERA BEKİROVA: “KIRIM TATAR KÜLTÜR VE MEDENİYETİ KADINLAR SAYESİNDE BUGÜNLERE TAŞINDI”
Kırım Tatar gazeteci Zera Bekirova ise programın son konuşmacısı olarak 18 Mayıs 1944 Sürgününde yaşanan acıları, ayrılıkları kendi ailesinden dinlediği hatıralarla aktardı. Bekirova, Rusların Kırım Tatarlarını yok etmek için sürgüne gönderdiğini ve Kırım Tatar kültür ve medeniyetinin kadınların elinde saklanarak bugünlere ulaştığı mesajını verdi.
Bekirova, Sovyetlerin sürgünü bilinçli bir politika olarak yürüttüğünü, önce erkekleri savaşa göndererek Kırım’da sadece kadın, çocuk ve yaşlıların kalmasını sağladığını ve ardından sürgünü başlatarak aykırı bir hareketin gelmesini engellediğini söyledi. Bekirova, “Çocukluğumda anne ve babamdan sürgün hikayelerini dinliyordum. Halen o acı olayları anlamakta güçlük çekiyorum. İnsanlara, sadece 15 dakika vererek yanlarına eşya, yiyecek almalarını istemişler. Çoğu kadın yanına sadece Kuran-ı Kerim alabilmiş. Resmi rakamlara göre 200.00’i bulan insan, günlerce yollarda yürümüş.” dedi. Bekirova, Sovyetlerin sürgüne gönderirken de aileleri birbirinden ayırdığını, aynı aile içinden kişileri bile farklı ülkelere göndererek Kırım Tatarlarını yok etmeye çalıştığını ifade etti.
Kaynak: QHA
Foto: Mustafa Gültekin
- Gösterim: 2076