Mesut Eriş’in Ardından
Nereden başlasam bilmiyorum. Böyle bir haber üzerine yazı yazmak çok zor. Bu yüzden de son 3 gündür bu anma yazısını yazmaya çalışırken parmaklarım birbirine dolanıyor.
17 Aralık 2015 tarihinde akşam 21:00 sularında Aksaray-Adana yolunda gerçekleşen trafik kazasında Kırım Tatar diasporasının Türkiye ayağı çok büyük bir değerini kaybetti. Diaspora aktivistlerinden, Kırım Derneği Aksaray şube başkanı Mesut Eriş’i ebediyete uğurladık.
Mesut Eriş, klişe ifadelerle anılıp geçilecek, bir kaç hafta sonra da unutulacak bir isim değildi. Bu yüzden yazımız da bu türde anma cümlelerinden ibaret olmayacak. Yıllardır sürekli dile getirdiğimiz ama çoğu zaman soyut ifadelerin ötesine geçmeyen diaspora, vatanla irtibat, köklerine sahip çıkmak gibi kavramların nasıl olup da yürekli ve kafası çalışan bir Kırım sevdalısının çalışmalarında gerçeğe dönüştüğünü anlatacağım.
Aksaray’a bağlı Hamidiye beldesine dışarıdan bakan bir kişi ilk bakışta buranın sıradan bir İç Anadolu kasabası olduğunu düşünebilir. Açıkçası Kırım’a has beyaz badanalı evleri saymazsak Hamidiye’yi etraftaki diğer kasabalardan ayıran pek de bir şey yok gibi görünür. Ama bir dakika. Hamidiye beldesinin tamamına yakını Kırım Tatarlarından oluşmaktadır. Prof. Dr. Hakan Kırımlı’nın Türkiye’deki Kırım Tatar ve Nogay Köy Yerleşimleri kitabında bahsettiği gibi ekseriyeti 20. yüzyıl başlarında (yani Gaspıralı’nın estirdiği havayı teneffüs ettikten sonra), yalıboyu dediğimiz Kırım’ın Karadeniz sahillerinden gelen ve 1980’lere kadar civar köylerle hiç karışmayıp Kırım Tatar havasını çok iyi muhafaza etmiş bir yerdir Hamidiye.
Elbette ki 1980’lerden sonra hareketlenen ekonomi, şehirlere akış ve kitle iletişim araçlarının artan etkisiyle Hamidiye de Kırım Tatar kimliğini korumakta zorlanmaya başlamıştır. Bu durum aslında Türkiye’deki yüzlerce Kırım Tatar yerleşiminin makus talihidir, defalarca seyredilmiş bir filmdir. Elbette ki her bölgedeki Kırım Tatarları içinde bu gidişattan rahatsız olup kültürüne sahip çıkmak, Kırım’la olan bağları korumak isteyenler çıkmıştır. Bu faaliyetler de 1990’ların ikinci yarısıyla birlikte hız kazanmış, yeni dernekler, şubeler kurulmuştur.
Peki bu manzarada Mesut Eriş gibi adamları özel kılan neydi diye sorabilirsiniz. Ben de size şu cevabı veririm. İç Anadolu’nun bozkır kültürüne karışma yolunda tamgaz ilerleyen bir Kırım Tatar beldesinden bir adam çıkıyor. Öyle çok üst seviye bir eğitim görmüş değil. Ama sürekli okuyor. Kırım’ın tarihini iyi biliyor, bugün neler olduğunu çok iyi analiz edebiliyor. Defalarca Kırım’a gidiyor. Siyaset erbablarımızla, sanatçılarımızla, gazetecilerimizle ahbap oluyor. Her gün milli meclis azalarımızla, edebiyatçılarımızla Skype’dan, telefondan iletişim halinde. Hamidiye Ortaokulu talebelerinin mezuniyet gecesinde Ant Etkenmen okutuyor. Aynı okulda Kırım Tatarca bir piyes düzenlemek için uğraşıyor. Kimliğinden kopmak üzere olan yüzlerce çocuğun kalbindeki Kırım ateşini tekrar yakıyor. Beldenin kız futbol takımı için tarak tamgalı bir forma yaptırtıp binlerce kişinin Kırım’ı tanımasını sağlıyor. Dahası bu takım sahaya çıkarken Türkçe ve İngilizce “ATR ölmesin” pankartlarını taşıyor. Sürekli proje üretiyor ve bunların çoğu da akla mantığa uygun, uygulanabilir projeler. Gelincik Çiçekleri gibi bir yazı yazıp bir sürü insanı duygulandırıyor. Bu hareketlerin kendi halinde bir İç Anadolu kasabası için ne manaya geldiğini bir düşünün. Daha da önemlisini söyleyeyim. Bu adam bütün bunları yaparken zerre kadar bir ego sergilemiyor. Ön plana çıkma derdi, Kırım meselesini Türkiye’nin iç siyaset meseleleriyle sulandırma çabaları falan yok. Hatta bunları yapanları ayıplıyor. Rüya gibi değil mi? Mesut Eriş bunun rüya olmadığının canlı bir ispatıydı.
Allah ondan razı olsun. Şimdi gittiği yerlerde bunları görüyorsa bütün alçakgönüllülüğüyle “Ya, o kadar abartılacak bir şey yok” diyordur. Ne abartması Mesut Akay, az bile yazdım.
* 20 Aralık 2015 tarihinde yayınlanan bu yazı "temirqaya.net" internet sitesinden alınmıştır.
- Gösterim: 2118