Nail Aytar
Kırım Özerk Cumhuriyeti 25 Şubat 2014 tarihinde Rusya Federasyonu tarafından işgal ve ilhak edilmişti. Bu klasik gibi görünen cümlenin arkasında yüzyıllardır süren Kırım Tatar soykırımı ve asimilasyonunun yeni bir çehrede devam ettiğini anlamamız gerekiyor. 1783 yılında Kırım’ın işgali ve ilhakı ile başlayan süreç bugün hiçbir şey değişmeden devam etmektedir. 1783’lerin Rus Çarlığının yerini Rusya Federasyonu, çarların yerini ise V.Putin aldı desek hiç yanlış olmaz. Neden Kırım ve neden Kırım Tatarları sorusuna ise çok değişik cevaplar verebiliriz. Bugüne kadar gelmiş geçmiş imparatorluklar arasında en geniş coğrafya’ya hükmetmiş ve birçok milleti bünyesinde barındırmış Altınorda İmparatorluğunun bakiyesi Kırım Hanlığı ve halkı neden bu durumlara düştü? Ülkelerini, devletlerini kaybetmelerinin ardından bugün milli kimlik başta olmak üzere dil, din, kültür gibi millet olmanın temel unsurlarını da kaybetme noktasına nasıl gelindi? Dünyanın dört bir yanına dağılmış Kırım Tatarlarını bir araya getirecek yeni bir ruh ile canlandıracak mekanizmalar nasıl kurulacak?
Bulunduğu coğrafya ve tarihi geçmişi itibariyle Kırım Tatarları Rus ve Ortodoksluk için her zaman tehlike unsuru olarak görülmüştür. Rus devletinin yöneticileri ise gelişmek ve dünya hâkimiyeti için daha güneylere inmek ticaret yollarını kontrol etmek gerektiğini düşünmüş bunu milli ideal haline getirmişlerdir. Bu ideal doğrultusunda da önlerine çıkan irili ufaklı her taşı temizlemek için baskı, terör, kan dökme, soykırım aklınıza ne gelirse her yolu denemekten hiç kaçınmayacaklarını her fırsatta göstermişlerdir. Yanlarına değişik vaatler ile aldıkları veya besledikleri şahıs ve gruplar vasıtasıyla topyekûn bir saldırı yapan Rus yönetimi medya organlarını da çok iyi kullanmaktadır. Uçak krizinde bir Rus milletvekilinin Ayasofya’nın Ortodokslara verilerek Ortodoksların dini merkezi yapılmasını istemesi çok ilginç değilmidir.
Yeni gelinen süreçte SSCB’nin yıkılmasını yüzyılın felaketi olarak değerlendiren Rus yönetimi başta ekonomik pek çok sorunla karşı karşıya olmasına rağmen saldırganlığına devam etmektedir. Afganistan’ın işgalinde verdiği kayıplar Çeçenistan ve Gürcistan’a askeri müdahaleyi engellememiştir. Kırım ve Ukrayna’nın doğusunu işgal etmesi ise gelinen yeni noktada “arka bahçe” olarak gördüğü coğrafyaları rahat bırakmayacağını göstermektedir. Bu sürecin Kazakistan ve Baltık ülkeleri ile devam edeceğini görmek için kâhin olmaya gerek yok. Aynı şekilde askeri üssü bulunan Suriye’de bende varım demiş ve Türkiye ile sınırdaş ülke oluvermiştir. Zor günler ve ekonomik sıkıntılar yaşayan halkını sanal düşmanlar yaratarak milliyetçi duygularını körüklemek vasıtasıyla bastırmaya çalışması uzun vadede etkili bir politika olamayacaktır.
Sınırdaş komşumuz Suriye problemini bölgeye yerleşmek için bir fırsat olarak görmüş Türkiye tarafından sınır ihlali yapan uçağının düşürülmesini bölgesel dengeleri lehine değiştirmek için kullanmıştır. Önce Lazkiye’de ki askeri üssünü kuvvetlendirmiş, yeni bir üs kurma çalışmalarına başlamış, uçak filosunu arttırmış, savaş gemilerini bölgeye yığmış, S-300 füzelerine ek uzun menzilli S-400 füzelerini de konuşlandırmıştır. Akıl almaz şekilde sağa sola tehditler savurarak bölgedeki Türkiye etkisini minimize etmeye çalışmaktadır.
Rusya Federasyonunun Türkiye Cumhuriyetine karşı uygulayacağı yaptırımlar karşısında geri adım atması durumunda devletimizin içerde ve dışarıda prestiji, güvenirliliği kalmayacaktır. Böyle bir hareketin Türk Cumhuriyetlerini ve Rusya Federasyonunun Türk-Müslüman halklarını Rusya’nın kucağına atmak anlamına geleceğini de görmek gerekir. Yüzde yüz haklı olduğumuz bir olayda tepkilerimizin test edildiğini anlamalı 3-5 kilo domates satacağız diye milli onurumuzdan taviz vermemeliyiz. 30 milyar dolarlık Türk-Rus ticaretinde denge zaten bizim aleyhimize hızla artmakta 2015 yılının verileri ise bu ticaretin çok daha aşağılara düştüğünü göstermektedir. Bu ticaretin büyük kısmı doğal gaz alımı karşılığında bizim ödediğimiz paradır. Bu paraya ise her zamankinden çok daha fazla Rusya’nın ihtiyacı olduğu açıktır.
Rus ekonomisi çok zor durumda olduğunu kamufle etmeye çalışsa da petrol’ün varilinin 40 dolarların altına düşmesi sebebiyle cari açıkları hızla büyümekte halkın refah seviyesi çok daha aşağılara çekilmektedir. Rusya gelirinin % 55-60 civarındaki kısmını petrol ve doğalgazdan elde ediyor. Demokratik ülkelerin uyguladığı ambargo neticesinde döviz rezervi 550 milyar dolarlardan 200 milyar doların altına indi ve bu rezervde hızla eriyor. Rusya Federasyonu onlarca etnisiteyi bir arada tutmaya çalışıyor bu irili ufaklı halklar SSCB’nin sona ermesi ile rahat bir nefes aldıklarını zannetmişlerdi oysa Putin’in Rusya’sı SSCB’inden farklı olmadığını göstermiş halklar hapishanesi ünvanını kimseye bırakmamıştır. Çağımızda baskı ve terör ile sonuç alınamayacağını düşünen birisi olarak köşeye sıkıştırılan kedinin üzerlerine atlayacağını düşünüyorum. Ekonominin batması bir yana Rusya’nın sonunu Putin’in baskı ve terörü getirecek baskı altındaki halklar rahat bir nefes alacaktır. Rusya Federasyonunun doğal sınırlarına çekilmesi ise bölgenin Türk ve Müslüman halklarına özgürlük getirecektir. Bu gelişme Türkiye’nin bölgede yeni ve etkili bir güç olmasının da yolunu açacaktır.
Rusya’nın Kırım’ı işgal ve ilhak etmesi sonrası vatanlarını terk etmek zorunda kalan 20 bin civarındaki Kırım Tatarı ise Anakara Ukrayna’ya geçmiş Kiev, Lviv gibi şehirlerde yaşamlarını sürdürmeye başlamışlardı. Kırım’ın hemen kuzeyinde bulunan Herson şehri ve çevresinde başta Geniçesk şehrinde ciddi bir Kırım Tatar varlığı oluşmaktadır. Kırım Tatar Milli Meclisinin çalışmaları sonucu dağınık haldeki Kırım Tatar varlığı Herson-Çongar bölgesinde toplanmaya çalışılmaktadır. Kadim Kıpçak toprakları üzerinde Kırım’ın kurtarılması için ciddi bir çalışma vardır. Kırım’ın üç gümrüğü kontrol edilerek Ukrayna’dan başta gıda ürünleri olmak üzere mal girişi engellenmektedir. En son Kırım’ın elektrik ihtiyacını karşılayan hatta yapılan sabotaj ile elektrik verilmesi de engellenmiştir. Tüm yaşamsal ihtiyaçlarının yaklaşık % 80’ini Ukrayna üzerinden temin eden işgalciler abluka karşısında ciddi sorunlar yaşamaktadırlar. Hem işgal edip hem de yüzsüzlük yapanlara ciddi bir ders verilmektedir. Bu blokaj hareketini desteklemek, maddi ve manevi yardımcı olmak konusunda diaspora daha duyarlı olmalıdır.
Herson, Çongar, Geniçesk ve daha bir kaç irili ufaklı Kırım Tatar yerleşim bölgelerinde okul (Milli Mektepler, ana sınıflar), cami ve eğitimli din görevlilerine ihtiyaç vardır. Bu bölgenin Milli ruhla canlandırılması Kırım’da yaşayan vatandaşlarımızın da morallerini yükseltecektir. Ukrayna devleti 18 Mayıs 1944 sürgünü ile Orta Asya devletlerinde yaşayan Kırım Tatarlarının bu bölgeye yerleşmeleri durumunda toprak ve konut ihtiyaçlarını karşılayacağını beyan etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti ve diaspora ise başta Milli Mektepler, camiler yapılmasında anadilde radyo ve tv yayınında destek olmalıdır. Kırım Tatar Milli Mücadelesi 1989 sonrası vatana dönüşten bu güne ciddi bir dönüşüm yaşamaktadır. Bu süreçte çok akıllı olmalıyız, birlik ve beraberliğimiz gücümüze güç katacak ve belki de ummadığımız kadar kısa bir sürede “emelimize” ulaşabileceğiz.